I share therefore I am! Paylaşıyorum öyleyse varım!
Yeni çağın trendi paylaşmak. Peki neyi paylaşıyoruz? Fotoğrafları, videoları ve yazıları. Yani gördüklerimizi, deneyimlediklerimizi ve düşündüklerimizi.
Oysa öyle mi kokular ve hisler? Paylaşamıyoruz dokunduklarımızı, kokladıklarımızı. O kokunun, o dokunuşun verdiği hissin aynısını yaşatamıyoruz kimseye. Fotoğraf ve videoda, gördüklerimizi paylaşıyoruz da ne kadarını karşımızdaki gerçekten görüyor, tartışılır…
Ihlamur kokar mesela benim sokağım. Şehrin ortasında, şehrin gürültüsünden; dolmuşundan, kornasından uzak, ağaçların ve kuş seslerinin içinde olduğu için aşık olduğum, ıhlamur kokulu sokaktaki evim.
O kokuyu, bana verdiği hissi bir yere depolayıp kimseye gönderemem; paylaşamam. Paylaşabilsem de paylaşmak ister miyim herkesle; o da tartışılır…
Kim bilir belki bir gün feelstagram, smellstagram ya da touchbook diye bir şey çıkar. Açarız bir fotoğrafı ve koklarız fotoğraftaki çiçeği; dokunuruz bir köpeğe ya da bir çocuğun saçlarına bir videodan. Ama o zamana kadar iyi ki şiir var:
“Bilmek, soyut ve geçici bir uzlaşma alanı tanımlamaktır… İletişimde kimi mesajlar yerine ulaşmadığı için şiire ihtiyaç doğar… Bütünlük ve etkileşim duygusunun dağıldığı yerde, bütünle aramızdaki mesafeyi kapatma hasretimizi kamçılayan bir bilinçlilik durumudur şiir…”
Ağlasam sesimi duyar mısınız mısralarımda?
Dokunabilir misiniz gözyaşlarıma, elinizle?
Bilmezdim şarkıların bukadar güzel,
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu,
Bu derde düşmeden önce.
Bir yer var biliyorum;
Her şeyi söylemek mümkün;
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
Anlatamıyorum…
Orhan Veli Kanık- Anlatamıyorum.
Hem paylaşabildiğimiz, hem de hissedebildiğimiz günlere!
Ayşe Yazgan