Change.org‘da güzel şeyler yapılıyor, az önce bir annenin otizmli çocuğu için başlattığı Eğitim Ayrımcılığına son adlı kampanyasını imzaladım. Konu hem eğitim, hem otizim, hem çocuk. Hepsinin yeri çok ayrı, çok özel bende. Neden diye sormayın: bazı şeyler anlatılmaz, içeride bir yerde bilinir. Ben de öyle mantık dışı bir şekilde biliyorum işte: benim yolum bu konulardan geçiyor.
İmza attıktan sonra bir mesaj açıldı, annenin kampanyaya katılanlara yazdığı bir mektup. Gözlerim dolu dolu okudum, ta yüreğimin içinde bir yere değdi kelimeleri. Bilgisayar tuşundan ekrana yansıyan ve başka bir ekranda okuduğum algoritmik harfler nasıl olur da insanın yüreğine bu kadar dokunur şaşıyorum. Sonra da hala şaşırmama şaşırıyorum… “Bağzı” şeylerde mantık aranmaması gerektiğini defalarca tecrübe etmeme rağmen, eski alışkanlık işte yine mantık arıyorum.
“Öğrenciliğimde sevdiğim derslere çoğu zaman fazladan çalışmam bile gerekmedi. Dersi yaşamak ve severek takip etmek sınavı geçmeme yetiyordu. Öğretmenime güvendiğim, öğrettiklerine inandığım anda başarım garanti oluyordu. Ama okulda cesaret üzerine bir ders yoktu…
Yıllar sonra, hayatta pek çok aşamayı geçtiğimi düşündüğüm bir dönemde, bildiklerimin büyük bir sürprizle hayatıma giren oğlum Ozan’ın bana öğrettiklerin yanında ne kadar aciz kaldığını fark edecektim. O doğduğunda, ilk on gün, nerdeyse 24 saat, başında ağlayarak Allah’a “beni bu hediyeye layık görmesi için ne yaptığımı” sorup durdum. İlk göz göze geldiğimiz andan itibaren bir daha hiç kopmayacak bir bağ kuruldu. Yeni öğretmenimle böyle tanıştım.
Ozan sakin bir bebekti ama derin bakışları vardı. Anlıyor ama itiraz etmiyor gibiydi. Onun derin bir kabulleniş hali vardı. Ama bu sevdiği şeylere tutkuyla yaklaşmasını engellemiyordu.
Sanırım bir zamanlar “uzaktan cesur” olan ben, otizmden “gerçek cesaret” konusunda çok şey öğrendim.
Otizm bana elinde bir ateş topu varmış gibi hissederken bile kızgın olmamayı, kendini hiç eğilmez bir ağaç sanırken bile eğilmeyi ama kırılmamayı öğretti.
Otizm bana kendimi öğretti. Beni yok etti, seni öğretti.”
Mektubumun tamamını şuradan okuyabilirsiniz, hatta umarım imza atar da linkten değil bizzat size gelen mektubu okursunuz.
Çok başka şeyler yapmak ve yazmak için açmıştım bilgisayarı. İşte hayat böyle bir şey, Ozan’la tanışmam, sizlere tanıtmam gerekiyormuş demek ki…
Duyarsız kalmak da çok kolay, bir tuşa basıp bir hayata dokunmak da: seçim sizin!
Umarım Ozan’lardan bir şeyler de biz öğrenebiliriz şu hayatta, çünkü gerçek dostlar kromozom sayısına bakmaz.
İyi haftalar,
Ayşe Yazgan
Kampanyaya imza atmak için hadi hemen tıklayın.
“Adım Sedef Erken. 8,5 yaşında bir oğlum var. Onun adı da Ozan.
Benim oğlum dünyaya otizmli olarak geldi.
Ozan, dünyanın başka bir yerinde doğsaydı herkes gibi eğitim hakkı olacaktı.
Ama Türkiye’de işler farklı. Oğlum 3 yıl önce özel bir anaokuluna, otizmli olduğu gerekçesiyle alınmadı. Oğlumun eğitim hakkı elinden alındı ve ayrımcılık yapıldı. Elbette yasal yollara başvurduk. Sonuç: takipsizlik! 3 yıl süren zorlu hukuk mücadelesinin her ayrıntısını anlatıp vaktini almayacağım.
Geçen haftalarda Strasbourg’dayım. Çünkü Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) oğlumun davasını kabul etti. Bu benim için o kadar önemli ki. Giriştiğimiz bu mücadele Türkiye’de bir ilk. Eğer başarırsak bu tüm otizmliler için bir umut ışığı olacak. Konuya dikkat çekmek için burada çadır kurdum. Biliyorum ki hangi anne olsa aynı şeyi yapmak isterdi.
Kampanyamda bana yardım edersen birlikte tüm otizmlilerin hayatını değiştirecek bir fırsat yaratabiliriz. Bu ayrımcılık artık son bulmalı.”